Altın Vuruş | Yılmaz Pirinççi
Ömrünün son demlerinde kapını çalan bir aşk hayatın altın vuruşu gibidir.
Birden çocuk olursun.
Birden unutursun herşeyi.
Çekmece deki kalp ilacını
Tansiyon hapını
Uykuyu
Uyanmayı
Yorulmayı
Birden parmaklarının tıkır tıkır işlediğini görürsün harfler üzerinde.
Yeni yetme şarkılar dinlersin birden.
Birden aynalarda yüzün gülümser
Biri göz kırpar sana
Sinemaya gitmeyi özlersin bir anda
Çığlık çığlığa balon uçurmayı
Yürümeyi. Koşmayı. Islanmayı.
Bir ağacın dibinde
Göğsün heyecanla inip kalkarken öpüşmeyi özlersin
Dalıp dalıp gidersin kendi kendine
Merak etmeyi keşfedersin yeniden
Ve yeniden küsmeyi
On yaşında bir kız çocuğu gibi omuz silktiğini farkedersin yeniden
Vitrinlerin önünden geçerken yeni yılın renklerine takılır gözün
Sonra birden ne güzel güldüğünü farkedersin.
Nasıl güzel baktığını
Kendini yeniden keşfedersin.
Bir ses seni alır götürür binlerce kilometre ötelere
Bir resim seni taşır uzaklara
Ve o resim senin bütün hayatın olur bir anda.
Öncesiz ve sonrasız bir zaman içinde sen , seni bulursun.
Kendi altın vuruşun içinde
Başın yana kaysın istersin bir omuz boşluğunda
Yada biri tutup başını dizlerine uzatsın
Diş macununu ortasından sıkma diyeceğin biri olsun istersin
Ne bileyim işte
Mutfakta omuzuna düşen bir dudak izi
Saçlarını arkanda toplayan birini özlersin.
Yani aşk çok güzeldir aslında.
Ama ömrünün sonbaharında bir başka güzeldir
Kapın çalındıysa eğer aç gitsin sonuna kadar
Aç gitsin
Yılmaz Pirinççi