Ah O Kadınlar Ayşe’nin Torunları
Ah O Kadınlar Ayşe’nin Torunları / Kerime Yıldız
Adı Ayşe.
Bizim söyleyişimizle Anşa. Eşi şıhnalık yaparmış. Ayşe, çok güzelmiş. Yörenin derebeylerinden biri göz koymuş. Eşini câmide namaz kılarken öldürtmüş. Derebeylik kelimesini annemden duydum. 19. asır ama tam târih belli değil. Yer ise Suşehri’nin Avsundu köyü.
Kocası öldüğünde Ayşe hâmileymiş. At binmiş. Beline silah takmış. “Kapımı kilitlemiyorum. Yiğit olan gelsin” demiş. Bir daha evlenmeden oğlunu büyütmüş. Torunu Kâmil Hoca, Fatih Medresesi’nde okuyup köye dönmüş. Diğer torunu ise komşu köye gelin gitmiş. Kolay değil; kıtlık ölüm, deprem, savaş, her şey atlatılmış. Kâmil Hoca’nın iki oğlu, bacısının iki kızı ile evlenmiş. Sülâle büyümüş. Bu arada şehre göç başlamış.
Ben ve Dursaliye abla, bu göç çocuklarındanız. Hem erkek hem kızdan kardeş torunlarıyız. Kız çocuklarının okutulmadığı bir çevrede büyüdük. O İstanbul’da, ben Ankara’da. Biz farklıydık. Vazgeçmedik. Özellikle benim annem ve onun babası hiç vazgeçmediler tahsilden. Hayata erken atıldık. Bir sürü engel ve dedikodu arasında mücâdele ettik. Kolay olmadı. Anarşi, terör ve darbe yıllarıydı.
Benim önümde ülkücü bir âbim vardı. Sola, dâima mesâfeli oldum. Dursaliye abla, solcu oldu. Ben daha küçüktüm, “anarşist” derlerdi. İstanbul’a taşınınca birkaç karşılaşmamızı hatırlıyorum. Niye anarşist dediklerini anlayamamıştım. Sonra İngiltere’ye gittiğini duydum. Bundan sonra film koptu.
Bu sene Dursaliye abladan bir mail geldi. Yazdığımı duymuş. Merhaba demek istemiş. Başladık yazışmaya. Benim haberim yok, meğer Dursaliye abla, tanınmış bir hikâyeci olmuş: Dursaliye Şahan. Siyâseten hâlâ muhâlifiz ama itirazlarımız, isyanlarımız, kadın tarafımız aynı. Eşi Osman, her gün yazılarımı okuyup akşam anlatıyormuş. Bazen mail atıyor, “Gene ortalığı karıştırmışsın” diye.
Sülâlenin itaatkâr kızları, âilelerinin gurur duyacağı işler ve görücü usulü evlilikler yaptılar. Hanım hanımcık ev kızları oldular. Biz ise -birbirimizden habersiz olarak- farklı bir yol çizdik. Akrabaya gelin gitmedik. Sivas’ın dışına çıktık. Gökyüzüne bakıp yıldızlara tâlip olduk. Dünyamız değişti ama çok şükür sınıf atlama derdine düşmedik. Geldiğimiz yeri unutmadık. Büyüklerden dinlediğimiz bizim memlekete âit hikâyelerin, bizim acılarımızın peşine düştük.
Dursaliye abla, şimdi yeni hikâye kitabını çıkardı: “Ah O Kadınlar”… Birbirinden güzel sekiz hikâye. Hikâyelerinde İstanbul var, gurbet ve sıla kokusu var; aşk var; göç var. Su gibi akıyor. Çok kolay okunuyor. Bazılarını ağlayarak okudum.
Büyüdüğümüz çevrede okuyan kızların yoldan çıkacağına inanılırdı. Bizim okumamıza karşı olan, yoldan çıkacağımızı düşünen akrabalarımız, bilmem bu yazıyı okuyorlar mıdır?
Velev ki okusalar ne dediklerini duyar gibiyim: “Kâmil Hoca’nın torunlarından birisi, anarşik kitap yazmış; diğeri de gazetede bu kitabı övmüş.
Cık cık cık…
Zâten hep ayrıksıydılar.” Hâlbûki biz, derebeylerine kafa tutan Ayşe’nin torunlarıyız.
Kaynak: gazetevahdet.com/ah-o-kadinlar-aysenin-torunlari-makale%2c5269.html