Su yalağı tutamaz kumun hasını / Mehmet Hameş
Yaşlı bir meşe dalında
gagasına ahşap siniyor
yuva kuruyor duldaya
eşinin dansıyla çıldıran
çoban abası sırtı
kar sıcağı ağzında
masaya düşmüş düş-
kırığı mavi bankta
kelebek töresi süzülüş
yaz gününde serinliği
al güle değdiği ağzının
kenarında aşkın buğusu
can sıkıntılı bir havada
uzakta darbuka sesi
iki sokak ötesi hovarda
bağırmakta: öp beni
penceresi ahşap evde
işareti geceye, elleri
bir ileri iki geri camda
el aynasına tutkun ar
oyalanıyor dar balkonda
elinde soğuk bir gül-
geç kalınca beklediği
eski çeşme damlamakta
karanlığa dalıp içe dönüyor ayna. ay ve yıldızdan oda doğuyor düş kuranın hafızasında. yarasa kanadı, ışık kırılması, ufuk kızıllığı dökülüyor omuzlarına. tek başına sesleri algılıyor bilinç eri: kalem… düşlem: sen ve sen: gerilen gölge oyunu, düşüncenin karmaşık olgunluğu, mum ışığı bolluğu; kanguru beklentiler, arıkuşu iniltiler ve hüsnükuruntu işaretler…
ışığa dalıp dışa dönüyor ayna. susuz kuyuya sarkıttığın zaman, ah zor zaman: yüzünü sakladığın utanç. söz bir kazanç, kendine akran bildiğin sevgide. oysa arzunun kışkırttığı şehvette dirilendir beden… sen: kırık yüzün şavkıma hali, sesin, sessizliğe teyellenen soru hali, eskinin yeni hali. ten: etin ve terin hareli hali.hesapsız geçmişi irdeleyen zanlı zaman, semeresi sonsuzluk beklentisi söylem… eylemli: gecede dirilen, tandan önce gelen, şizofren şiirler biriktiren müptela. o: her aydınlığın bir karanlığı da olacağını düşünmeyen, aşktan ve ayrılıktan geriye kalan sızı, bırakıp zamanı çığlık çığlığa, en olmadık anda sevgiyi vuran; zehir ırmağında yüzüp de aşkta ölmesini bilemeyendir.
ey âşık, arabesk gecelere mi kaldık, rüyasız uykulara mı yattık, söyle? de bakalım, bir kereliğine mi tutunmalı her şeye, üvey sevgililerin memelerinde mi ölmeli mevsimlerce?
yarasa çığlığına sığındığın
adını anımsadığın buluşma
dudağında dudağın, darmadağın
yalnızlığın yıkımında
uzun yolculuğun vedası
kalbin yarası sevda
sevda: akrep deliğinde ateş
hameş: kendine akan acı
toprağı sınamazsa gayretkeş
eş olamaz tohumun cancağızı
doğar batar, doğar batar güneş
su yalağı tutamaz kumun hasını
ışığa dalıp dışa dönüyor ayna. karanfil yolunda ışığı soğumuş güneş damlası, sokakların nefes darlığı, zambağın buluşması arıyla… kurutulmuş bamya yüzün. düzgün randevulara üzgün oturumlar niye? kırlangıç gezginliğinde dolaşan, bahara aldanan sen: o, sevgisizlikte boşaltıyor kalbini, şarap bardağında parçalanırken güneş.
ey ateş sonrası dirilen aşk
aşk, çadır kur buzdağına
gün sonunda ışığı soğumuş
kurtuluş, çağrıdır çünkü ona
süt donmuş dudağında
kıtlık kokuyor çocuk ağzı
can ve tan hatırına, hatırasına
ölü hayallerin ışıltılı yasası
yüzü değiyor taşa yeşilin
kederin keder kılındığı anda
dadanıyor uzağına yalın
bir çocuğun olgun bakışına
hafızasında düş kuranın
cama dönüşüyor ayna