ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Türk-İslam Geleneğinde Tespihler | Cemil Biçer

12.11.2019
1.066
A+
A-
Türk-İslam Geleneğinde Tespihler | Cemil Biçer

Süphâneke tespihimin boncukları, namazlarda iftitah tekbirinden sonra okunan, Sübhâneke ile rükû ve secdedeki tekrar edilen zikrin sayısını belirlemek amacıyla ipe dizilen belli sayıdaki boncukları ifade eden dinsel bir metaforun dilimizde vûcut bulmuş şeklidir.

Günlük yaşamımızda -özellikle devr-i saltanatta- çok sıkça görülen her nev-i den insan kuyruklarına âtfen kullanılan bir deyimdir.

Tesbih kullanımı Hindistan’dan doğuya, oradan Ortadoğu’ya ve Avrupa’ya yayıldı. Yayıldığı coğrafyalarda hâkim olunan dinlerde; Müslümanlık, Hristiyanlık, Budizm’de dualar ve dualar arası bölümleri saymak amacıyla kullanılageldi.
Tarihte ilk tespih adına, 800’lü yıllarda rastlandığı bilinmekteydi.

İslamiyet’in ilk yıllarında insanların tespih çekerken çakıl taşları, zeytin ve hurma çekirdeklerini iki kâseden birine doldurdukları, doludan boşa aktardıkları ve her zikir için taşların dışında ipleri düğümledikleri belirtilmektedir.

Türk-İslam geleneğinde, tespihlerin kullanımlarına göre farklı isimlerle anıldığı da bilinmektedir.

Padişah tespihleri,

Vüzlera teşbihleri,

Vükela tespihleri,

Zengin tespihleri,

Fukara tespihleri gibi.

“Sübhâneke tespihi” (teşbîhi de benden armağan olsun sizlere),

Tesbîh boncukların birlikteliğinin simgesidir. Değeri farklı özellikte olanların birlikte oluşturdukları ahenle doğru orantılıdır.

,,,,,,

Allı turnam bizim ele varırsan – Cemil Biçer yazdı…

Tan ağarırken uyanırım, mesleki bir alışkanlık olsa gerek.. 30 yıl her sabah saat yedi de ders başı yapmaktan biyolojik saatim serkisof saat gibi tıkır tıkır işliyor, mübarek, bir sabah olsun şaşsa da güneşin üstüme doğmasının keyfini yaşasam.

Mutsuz muyum? Asla! Bilakis saba rüzgarlarının getirdiği toprak kokusunu ciğerlerime doldurmazsam o gün akşam olmaz bana.

Bu sabah uyandığımda bir halk türküsü peleseng oldu dilime, bu türküyü mırıldanarak uyandım.

Eminim hepiniz bilirsiniz ve solo olarak söylememiş iseniz bile korist olarak eşlik etmişsinizdir bu gurbet yüklü, hasret yüklü Anadolu ezgisine.

Keskin‘li Hacı Taşan‘ın Salman Çoker‘den derlediği ve halk müziği repertuarlarına Muzaffer Sarısözen tarafından kazandırılmış çok bilindik ve sevilen bir halk ezgisidir.

Bence ; halk türküler yaşadığımız coğrafyanın ortak sesidir, bu anlamı ile söyleyenden ziyade söyleten önemlidir. Söylenmesine vesile olan sosyal koşullar önemlidir.

Allı turnam bizim ele varırsan
Şeker söyle kaymak söyle bal söyle
Eğer bizi sual eden olursa
Boynu bükük benzi soluk yar söyle.

Hasretini havada uçan kuşun kanadına yükleyip sılada ki sevdiğine selam olarak göndermek.. Bu duygunun kalem ile kağıt ile anlatılması zaten mümkün değildir dostlar..

Hayatta bazı şeyler vardır anlatılmaz, anlaşılması için illa ki yaşanılması gerekir.

Anadolu insanını ortak paydada buluştur, deseler hiç tereddüt etmeden “GURBET TÜRKÜLERİ” derim. Ne dil ne din ne de etnik köken illa da TÜRKÜ!

Hangi dilden, hangi dinden, hangi etnik ağızdan söylenirse söylensin içinde sıla varsa, sevda varsa, hasret varsa o türküler göz pınarlarımızda bir ılık gözyaşı olarak birikir ve içimizdeki kor gibi yanan acıların merhemi olur.

Halk müziği kaynaklarında Erzurum türküsü olarak belirtilmesine rağmen Anadolunun kadim halklarından Ermeni kültürünün bilinen ve çok sevilen bir türküsüdür “Sarı gelin” ezgisi. İster Türkçe söylensin ister Ermenice bu coğrafyanın insanının yüreğinde hüzün fırtınaları koparır.

Ya, bu türküye ne demeli:

Gitme Yemen’e Yemen’e
Yemen sıcak dayanaman
Tan borusu er vurulur
Sen küçüksün uyanaman

Yemen yolu çukurdandır
Karavana bakırdandır
Zenginimiz bedel verir
Askerimiz fakirdendir.

Tarlalarda biter kamış
Uzar gider vermez yemiş
Şol Yemen’de can verenler
Biri Memed biri Memiş..

Bugün yaşadığımız açık faşizm koşullarında bu türkünün sözlerini yazıya dökmeye kalksam; madde 141/1. fıkra: sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde tahakkümünü tesis etmeye veya sosyal bir sınıfı ortadan kaldırmaya veya memleket içinde müesses iktisadi veya sosyal temel nizamlardan herhangi birini devirmeye matuf cemiyetleri her ne suret ve nam altında olursa olsun kurmaya tevessül etmekten ölüm cezasına çarptırılmak işten bile değildir. Nice yiğit vatansever gençlerimiz dar ağaçlarında can verip, mahpuslarda çürümedi mi?

Dünyadaki tüm halkların türküleri güzeldir ve insan olma paydasında ortak temalar üzerine söylenmiştir, kah can verir, kah can yakar.

12 Eylül faşizminin en cıv-cıvlı döneminde mülteci olarak dağ bayır dolaşmak mecburiyetinde olduğum günlerde, Samsun’da yüreğimi ipotek ettiğim gençlik aşkımın bir başkası ile evlendiğinin haberini aldığımda Bolaman‘ın başı dumanlı dağlarında ağlayarak söylediğim bu türkü benim olmazsa olmaz türkümdür.

Memleketi kurtarmak gibi “ulvi” bir dava uğruna mücadele etmeyi göze aldık ama.

Hey hat…’

“Hem memleketi kaybettik hem sevdamızı:(((”
***

“Şu yüce dağları duman kaplamış
Yine mi gurbetten kara haber var
Seher vakti burda kimler ağlamış
Çimenler üstünde göz yaşları var
***
Ufukta iz gördüm kızıl bayraktan
Bulutlar nem almış yeşil yapraktan
Bir kız ağlar sesi gelir uzaktan
Yine mi gurbetten kara haber var
***
Gönlümüz gam alır böyle günlerde
Önüme çektiler bir siyah perde
Yar senin aşkınla tutuldum derde
Yine mi gurbetten kara haber var.”
***

“Nerede bir türkü söyleyen görürsen korkmadan yanına oturun.
Çünkü kötü insanların türküleri yoktur!”

-Cemil Biçer-

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.