ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Okuyan ağlasın istemiyorum

15.11.2016
1.166
A+
A-
Okuyan ağlasın istemiyorum
  “Bunları utanarak, sıkılarak, af dileyerek yazıyorum.

Bir büyük derdim var benim. Babamdan bahsetmek ayıp sanki? “
BirGün’de yayımlanan yazısında Esrdost, “Öldürdüler onu döverek, bağırmadı bir kez olsun… Ben utanmalara doymadım, utanması gerekenler utanmadı” dedi.
 
“Ben bugün bu yazıyı babam için yazıyorum. 7 Kasım 1980’de Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı “İlhan Erdost” olan babam için değil, küçük bir kız çocuğunun “sıradan” babası gibi olan babam için yazıyorum” diyen Alaz Erdost’un BirGün’de yer alan yazısı şöyle:
 
Bunları utanarak, sıkılarak, af dileyerek yazıyorum. Bir büyük derdim var benim. Babamdan bahsetmek ayıp sanki. Anlatayım…
 
Sobalı bir ev, içinde iki tane anne var. Bir abla, bir küçük kız, bir amca, bir dayı, anneanne, dede, bir sürü teyze, kuzen-kardeşler. O evde “baba” demek yasak. Çünkü evdeki abla anlıyor yokluğu. Yanında baba denirse üzülecek. O yüzden baba demek ayıp.
 
Abla bazen amcasını babası sanıyor, boş bulunup “baba” diyor ona. Abla için baba demek utanmak.
 
Bu evde sevgili öpülmüyor. Eşler birbirine sarılmıyor. Çünkü evin annesi bir kenarda oturmuş, gözyaşlarını içine akıtıyor. Geceleri sevgilisine sarılıp uyuyamıyor. Babanın yakası kürklü bir gocuğu var, anne gece gündüz onu üstünden çıkarmıyor, yine de üşüyor. Evde sevgililer birbirine sarılırsa utanıyorlar. Çünkü anne sevgilisini yitirmiş, “ gözlerinde kanlı yaşlar”. *
 
Bu evde baba demek, sevgili öpmek ayıp.
 
Utanmak bize doğduğumuzda nasip olmuş.
 
Evde diğerleri yani anneanne, dede, teyzeler, dayı, enişteler, kuzenler yaşamı olağan kılmaya çalışıyor. Evin babasının kıymetli mirası bir kuzen adında “Onur” ile can buluyor. Türküler söyleniyor, boğazda yumru. Ama illa o türküler söyleniyor. Gülüşülünce utanılıyor. Gülmek ayıp. “ Çok gülünen rakı akşamları hep evin babasına bağlanıyor, baba masaya türkü olup konuyor. Bıyıkları rakı kokuyor. O sofradakileri ne çok kırmışlar. O gülüşlere nasıl kıymışlar? Peki bizi bunca acıya rağmen nasıl böyle büyütmüşler?” **
 
Şimdi bazen ben acıdan donakaldığımda bunu düşünüp utanırım.
 
Evdeki amca yaralı. Her yerinden.
 
“Çıktığın merdivendeydim demin de/ Açtığın kapının önünde/ Her gün yineleyerek algıladığın eşyaların/ Algıladığın biçimlerin, renklerin/ Türküler’in gülen gözlerinin/ Alaz’ın agularının/ Gül’ün/ Şimdi acının yaktığı sesinin/ Ortasında
 
Şöyle bir dolaşmaya çıkmış gibi seninle/ Ya da bir iş için yürüdüğümüz bulvarda/ Ölüm tutanağını almak için/ Senin ölüm tutanağını, seninle almak için/ Sigara içerek ve konuşarak/ Kaldırımları dolduran arabalar arasından/ Oradan karşıya/ Oradan sağa yukarı…
 
Seni görmeye geldiğim zaman- ama sensiz/ Soğuk teneşirde çırılçıplak/ Bu yaz Akdeniz güneşinin kararttığı gövdende/ Açılmış yaraların ve akan kanların yazdığı/ Aralık kalan gözlerinin yazdığı/ Yüzüne vurulmuş acının yazdığı/ Ve artık hiçbir şeyin silemeyeceği/ Göğ ekinken vurup biçen/ Al at iken kırıp geçen/ Zorun ve zulmün bastırdığı günleri
 
Bugün de geldim sinine/ Karanfil, kasımpatı ve/ Bir demet kır papatyasıyla/ Acının ve hüznün sonsuz uğrağında/ Hafif sağına yattığın/ Hafifçe toprağa omuz verdiğin yere…
 
Yüzüne yüzünü yargıladığım/ Gülüşüne gülüşümü yargıladığım/ Sesine sevincimi yargıladığım/ Ey oğul/ Kardeşim olan yüzünü yitirince/ Arkadaşım olan sesini yitirince/ Çırağım olan elini yitirince/ Ustam olan dilini yitirince/ Bildim ki yalnızlık senin yokluğundur…
 
Artık hangi kuş gibi çığlık çığlığa/ Hangi yaralı at gibi bayırdan aşağı/ Hangi nehir gibi taşkınlarla/ Nereye koşsam/ Nereye koşsam/ Nereye koşsam
Yangınındır sarıldığım/ Alazındır göğe göçen” ***
 
diye diye yanarken, evin ablası amcasına baba dediğine utanıyor, amca kardeşini koruyamadığına.
 
Evin babası duvarda duruyor. Duvarın önündeki masada küçük bir kanyak şişesi. Üstünde “Gül ile İlhan teşekkür ederler 05.07.1976” yazıyor. Yanında çerçevelenmiş bir sigara paketi, “Ağabeyime bir kız adı bulmak düştü.” Bir kenarda evin ablası telefonda numaraları çeviriyor.
 
“Ha… Baba… Ha…
İstersen buraya gel baba…” ****
 
Anne köşede bir kağıda bir şeyler karalıyorken, “uyandırmaya kıyamadıkları” kızını oyalamak için yazdıklarını bir kenara bırakıyor, resim çizmeye başlıyor. Evin içi kitap kokuyor. Plak çalıyor. “Başa geldi olmaz işler.”
 
Ben bu evin içindeki konuşmayı bilmeyen, babasını tanıyamamış küçük kızım. Baba demeye utanmam da, babamdan çok bahsetmeyi ayıp saymam da bu zamanlardan yadigâr.
“Öldürdüler onu
Döverek
Bağırmadı bir kez olsun…” *****
 
Bir sabah babamın canı yandı mı acaba diyerek uyandım. Canı yandı mı? Yanmıştır tabii. Acıyla dağlandım. Çok sevdiğim biri var, işkence görmüş zamanında. Akşam yemek yiyorduk onunla. Utanarak sordum. “Canı yanmış mıdır?” “Yok” dedi. “Bir süre sonra hissetmemiştir, merak etme.”
 
Emel Anne Ali İsmail’den bahsederken “keşke kurşunlasalardı” demişti. Ben bu cümleyi ara ara ezber ederim. Ali İsmail’i tanımadım. Ama annesinin sözleriyle yanar, fotoğraflarına baktıkça dağılırım. Çektiği acıyı içimde hisseder, kıvranırım.
 
O sabaha dek babamın dövülürken acı çekmiş olabileceğini hiç düşünmemiş olmama utandım. O acıyı çekmiş birine bunu sorup hatırlatmaktan utandım. Bu yazıyı okuyacak Meryem’i düşünüp utandım. Kardeşi Metin Göktepe’yi de döverek öldürdüler. “Bağırmadı bir kez olsun…”
 
Ben utanmalara doymadım, utanması gerekenler utanmadı.
 
 
 
Ben bugün bu yazıyı babam için yazıyorum. 7 Kasım 1980’de Mamak Askeri Cezaevi’nde dövülerek öldürülen yayıncı “İlhan Erdost” olan babam için değil, küçük bir kız çocuğunun “sıradan” babası gibi olan babam için yazıyorum. Okuyanı ağlatmak için yazmıyorum (Bir utanma daha). Okuyan ağlasın istemiyorum. Payına utanmak düşüyorsa utansın, bilmiyorsa okusun, öğrensin diye yazıyorum.
 
36 yaşımda, hem de hiç utanmadan yazıyorum. 36 yıl önce, 36 yaşında giden babam için yazıyorum.
Ben babamın kokusunu merak ediyorum.
 
Baba kokan kitaplar istemiyorum.
 
Kitap kokan baba istiyorum.
 
Çünkü bence babam kitap gibi kokuyordu.
 
Tahmin ediyorum, çünkü bilmiyorum.
 
Çünkü ben onu koklayamadan, benim babamı öldürdünüz.
 
* Hasretinle Yandı Gönlüm, Yalçın Tura
** Kuzenim Özüm Dincer’in 7 Kasım’da attığı mesajdan alıntı
*** Yokluğunun Şiiri, Muzaffer İlhan Erdost
**** Türküler Günlüğü, Muzaffer İlhan Erdost
***** Öldürdüler Onu, Muzaffer İlhan Erdost
Kaynak: BirGün Gazetesi

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.