ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi | Eren Sarı

15.02.2020
2.013
A+
A-
Hüzünlü Bir Aşk Hikayesi | Eren Sarı

*İLK KEZ OTOBÜS DURAĞINDA KARŞILAŞMIŞLARDI!*

Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk karşılaşmadan sonra, bir kere,bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için, hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.

Gençtiler, çok genç…

Birbirileriyle konuşacak Cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında.

Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında…. Sırf birbirilerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki o durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra…

Okullarını bitirince hemen evlendiler. Mutluydular hem de çok mutlu…Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar.
Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onlarınki…

Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü…Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca,”bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur” diyerek devam ettiler hayatlarına. Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler…

“Senin için ölürüm” derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam
“hayır, ben senin için ölürüm”diye yanıt verirdi hep…

Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın,
“bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak…” Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu, “mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma” mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı… Aldığı
hediyenin ne olduğu önemli değildi zaten…

Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler.

Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul
etmeye başladı. Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.

Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir Gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde “satılık” levhası asılı olan. “Ne dersin, bu evi alalım mı?” dedi adama.

Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile.Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı…”

“Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?” diye yanıt verdi adam. “Amerika’daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı… Kaç para olursa olsun! burası bizimdir artık…”

Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu adam Amerika’ya giderken. Her gün, her saat konuştular telefonla.Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında.

Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın.Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için, sahildeki evi hatırlattı. Ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı:

“Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut…”
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir.
Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri. Derdini söylemesi için yalvardı adama, “Senin için ölürüm, biliyorsun, ne olur anlat” diye dil döktü boş yere…

Yıllardır sevdiği adam, duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği…

Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken,

“Artık dayanamıyorum, sana söylemek zorundayım”
diye sözünü kesti arkadaşı. “O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen. Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya…”

“Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları” diye bağırdı kadın.Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı…

Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı…
Kocasının eskiden aynı Hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın…

Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp, bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.

İnkar etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında ve bavulunu alıp gitti evden.

Kapıdan çıkarken, “Son bir kez kucaklamak isterim seni”
diyecek oldu ama kadın, “Defol!” dedi nefretle…
İlk celsede boşandılar…

Modern bir aşk hikayesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı.

Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın. Adamın,
sevgilisiyle birlikte Amerika’ya yerleştiğini öğrendi. Bazen yalnız
kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor,aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan nefretin alması için dua ediyordu.

Aradan bir yıl geçti… Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı.

Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı. Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü.

“Sen, buraya ne yüzle geliyorsun” diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.
“Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.” dedi genç kadın.
Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı:

“Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o bir gün önce öldü.

Geçen yıl Amerika’daki kongre Sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını.

Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi.

Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika’ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı.

Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim. Sana bu kutuyu vermemi istedi…

Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın. Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kağıt duruyordu kutuda. İlk kağıtta,

“Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem”
diyordu…Sırayla okudu;

“Seni çok sevdim”,
“Seni sevmekten hiç vazgeçmedim”,
“Senin için ölürüm derdin hep, doğru söylediğini bilirdim.”
“Fakat benim için ölmeni istemedim”
“Şimdi bana söz vermeni istiyorum.”
“Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?”

son kağıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın… Ve son kağıtta şunlar yazılıydı: “Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım. Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım…”

Administrator
Administrator
Editörden Yazı Atölyesi, Çağdaş Türk ve Dünya Edebiyatı’nı merkezine alan bir Websitesidir. Yazı Atölyesi’ni kurarken, okurlarımızı günümüzün nitelikli edebi eserleriyle tanıtmayı ve tanıştırmayı hedefledik. Yazarlarımız, Yazı Atölyesi’nde, edebiyat, sanat, tarih, resim, müzik vb. pek çok farklı alandan bizlere değer katacağını düşünüyoruz. Bu amaçla, sizlerden gelen, öykü, hikaye, şiir, makale, kitap değerlendirmeleri, tanıtımı ve film tanıtım yazıları, anı ve edebiyata ilişkin eleştiri yazılarla, eserlerinize yer veriyoruz. Böylelikle kitaplarınızla eserlerinizin yer aldığı Yazı Atölyesi’nde, dünya çağdaş edebiyatı ile sanatın pek çok farklı alanında değer katacağına inanıyoruz. Yazı Atölyesi kültür sanatın, hayatın pek çok alanını kapsayan nitelikli edebiyat içerikli haber sunar. Bu nedenle başka kaynaklardan alınan, toplanan, bir araya getirilen bilgileri ve içerikleri kaynak belirtilmeksizin yayına sunmaz. Türkçenin saygınlığını korumak amacıyla ayrıca Türk Dil Kurumu Sözlüğünde önerilen yazım kuralları doğrultusunda, yayınladığı yazılarda özellikle yazım ve imla kurallarına önem verilmektedir. Yazı Atölyesi, üyeleri ve kullanıcılarıyla birlikte interaktif bir ortamda haticepekoz@hotmail.com + yaziatolyesi2015@gmail.com mail üzerinden iletişim içinde olan, bu amaç doğrultusunda belirli yayın ilkesini benimsemiş, sosyal, bağımsız, edebiyat ağırlıklı bir dijital içerik platformudur. Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Katkılarınızdan dolayı teşekkür ederiz. http://yaziatolyesi.com/ Editör: Hatice Elveren Peköz Email: yaziatolyesi2016@gmail.com haticepekoz@hotmail.com GSM: 0535 311 3782 -------*****-------
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.