ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

Günün Hikayesi | Zehir Sofrası | Gülçin Yağmur Akabulut

04.02.2020
1.341
A+
A-
Günün Hikayesi | Zehir Sofrası | Gülçin Yağmur Akabulut

“Hadi oğlum uyursan geçer” diyen bir annenin feryadıyla bütün oda uğulduyordu.
Dağı taşı hatta bütün evreni inleten bu sesi nasıl oluyor da insanlık duymuyordu .
Açlık uyuyunca geçmiyordu. İliklerine kadar işleyen soğuk hava uyuyunca ılımıyordu. Hikmet Bey, önce beş yaşındaki kızı Yasemin’in sonra yedi yaşındaki oğlu İbrahim’in soğuktan ve açlıktan kemikleşmiş bedenini uzun uzun izledikten sonra yavaşça sokak kapısını açıp dışarıya çıktı. Çaresizlik bir babayı bu kadar mı çaresiz, bu kadar mı dermansız bırakırdı?
Her gün sabahın erken saatlerinde
evden çıkıyor, gece geç saatlere kadar iş arıyordu. Akşam eve döndüğünde Arif’in yüzündeki umutsuz kırağı kapıyı açan eşinin yüzüne bir tokat gibi iniyordu.Kim düğümlemışti Arif’in karın tokluğuna
yürüdüğü yolları, neden bir türlü çözemiyordu o kör düğümleri? Acaba bir tren kararının dibine mi atsaydı kendini, yoksa tavana asılı bir ilmik mi geçirseydi boynuna? Ya Yasemin ile İbrahim…Saçını onlara süpürge eden Halise Hanım…Onlar ne olacaktı?
Artık bakkalda veresiye vermiyordu. Evde tek bir ekmek kırıntısı bile yoktu. Çocuklar açtı. Okul yaşına gelen İbrahim okula gidemiyordu. Hele ev sahibi…Arif’in elinden bir kaza çıkmasına neden olacak tavırları yok muydu?
İbrahim’in “Baba lambaları yak, korkuyorum.”diye yalvaran sesi, hangi anne babayı diri diri mezara sokmazdı? Aylardır faturasını
ödemediği için kesilen elektrik borcu lambaları yakmasına izin vermiyordu. Aklına bayat ekmek kutusu geldi. Hızlıca giyinip sokağa fırladı. Bir kaç sokak dolaştıktan sonra oturdukları mahalleden iyice uzaklaştığını anladı. Burada kimsenin kendisini tanıma olasılığı yoktu. Bayat ekmek kutusuna doğru yürümeye başlayan Arif’in bir yandan da yanaklarından yaşlar süzülüyordu. Utanıyordu. Kimseler tanımasın diye atkısıyla yüzünü gözünü iyice kapatmıştı. Oysa bilmiyordu ki utanması gereken o değildi. Komşusu açken tok yatan , helal ekmek parası kazanmak için çırpınan insanların yüzüne bütün kapıları kapatan insanlardı.
Eve döndüğünde ellerindeki poşetleri gören eşinin yanaklarından iki çiy tanesi yuvarlandı. O bir anneydi ve çocukları açtı. Arif bir elinde bayat ekmek, diğer elinde pek yenecek durumda olmayan et kırıntılarının olduğu bir lokanta poşetiyle karşısında duruyordu. Biliyordu, kocasının hiç parası yoktu,
lakin bunu nasıl bulduğunu soracak dermanda yoktu. Kocasının elinden poşetleri alır almaz, çocuklarının yanında aldı soluğu. Yere serdiği sofra bezinin üstüne koyduğu ekmek ve konuşmaya yüz tutmuş et parçalarını yemeye başladılar. Arif ve eşi sadece ekmek yiyor, çocuklar yesin diye de ete uzanmıyorlardı. Çocukların gözlerinde mutluluk, anne
ve babanın içlerinde huzur vardı. Bir öğünlük de olsa karınları doymuştu çocukların.
Halise Hanımların oturduğu bodrum katın kapısı bir haftadır açılmamıştı.
Halise Hanım ara sıra yan apartmanın bodrum katında oturan Zehra Hanım’a uğrar, onunla sohbet eder, dertleşirdi. İki günde bir olmasa da üçüncü gün mutlaka onun yanına giderdi. Beş gündür ona uğramıştı. Kapıda ve sokakta da hiç rastlamıştı.
Zehra Hanım bu durumdan iyice tedirgin olmuştu. Dört yaşındaki oğlu Samet’i de yanına alarak Halise Hanımlara geldi. Belli aralıklarla kapıyı çaldı, oğlu Samet’i sessiz olması gerektiği yönünde uyardı. Kapıyı tekrar tekrar çaldı. Kapıya kulak kesildi. Kapıyı açan olmadı. “Nereye gider bu kadın ? “diye düşündü. Şehirde tek bir yakını bile yoktu. Merak içinde evine döndü.
Zehra Hanım ertesi gün tekrar gitti, fakat kapıyı yine açan olmad.Bu durumda iyice işkillendi, olup biteni kocasına anlattı. Rıfat Bey polisi aradı.Zehra Hanım nefesi daraldıkça daralıyor, göğsü sıkıştıkça sıkışıyordu. Polis ve beraberinde gelen çilingir kapıyı açtı. Polisler başta olmak üzere içeriye girdiler. Sokağı yırtan bir çığlık … Ardından çıkarılan dört ceset… Yapılan otopsi sonucunda anne ve babanın çocuklardan bir kaç saat sonra kendilerini asarak yaşamlarına son verdikleri, iki küçük yavrunun o ışıltılı gözlerini ise besin zehirlenmesinden yumdukları anlaşıldı.

Gülçin Yağmur AKBULUT

Yarpuz Edebiyat Dergisi Şubat 2020

Gülçin Yağmur Akbulut
Gülçin Yağmur Akbulut
Elazığ doğumluyum. Fırat Üniversitesi mezunuyum. Elazığ’da Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığına bağlı bir kuruluşta görev yapmaktayım. Şiire sevdalıyım. On beş yıldır şiir yazmaktayım. Bir çok edebiyat dergisinde şiirlerim yayınlandı ve hala yayınlanmaktadır. Bunlardan bazıları Yaşam Sanat, Ekin Sanat, Sarmal Çevirim, Berfin Sanat, Mahfel, Kurgan, Bozkır İlleri , Kara kedi, Gökkuşağı, Temren, Deliler Teknesi,Delikli Çınar, Tomolos, Berfin Sanat, Silgi, Serhat Kültür, Bekir Abi, Ihlamur Dergisi, Aydos Edebiyat. Sinada Dergis, Üvercinka ,Yeni Gelen, Akatalpa, Son Gemi gibi edebiyat ve sanat dergileridir. Birçok şiirime beste yapıldı. Çeşitli antoloji ve gazetelerde şiirlerim yer almaktadır. Ayrıca yayınlanan denemelerim de bulunmaktadır. Şiir adına en büyük hayalim Türk Edebiyatında bir yer edinebilmek.
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.