ALTIN
DOLAR
EURO
BIST
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Hatay °C

GÜNEŞİ ÇALINMIŞ AVLULAR | Josef Hasek Kılçıksız

Köyün incirlere yakın yerinde, etrafı zeytin ağaçları ve soluk taşlarla kuşatılmış bir ev duruyor. Evin bahçesinin, reze yerlerinden gıcırdayan bir kapısı var. Bahçenin dış duvarını ören ve muhtemelen bir kilise yıkıntısından aşırılmış taş bloklarının yüzeyleri yaşlanan zamanın solgun çehresini andırıyorlar.
Evin bahçesine bakındı, o bahçede eskiden uzun süren baharlar yaşanmıştı…

GÜNEŞİ ÇALINMIŞ AVLULAR | Josef Hasek Kılçıksız

Bu görsel boş bir alt niteliğe sahip; dosya adı Josef-kilciksiz-hasek-yazi-atolyesi-34256-10.jpgGüneşi Çalınmış Avlular

Geniş bir göğün ortasındayım. Yanımda Matilda yok. Yorgan sıcak sıcak sarıyor beni. Uyumaya çalışıyorum. Matilda’yı düşünüyorum. Vucut ısım aniden yükseliyor. Bulutlar yürüyüp ayın önünü kaplıyorlar. Pencerede uzak bozkır kurtlarının siluetleri. Büyük bir kar çölünün içinden yaşlı adamlar edasıyla ağır aksak ilerleyen ak sakallı varlıklar var. Anlaşılan buzul çağından geçiyor insanlık.

Üstünde sarp bir yamaç yükselen yoksul bir köy görüyorum. Köyün incirlere yakın yerinde etrafı zeytin ağaçları ve soluk taşlarla kuşatılmış bir ev duruyor. Evin bahçesinin, reze yerlerinden gıcırdayan bir kapısı var. Bahçenin dış duvarını ören ve muhtemelen bir kilise yıkıntısından aşırılmış taş bloklarının yüzeyleri yaşlanan zamanın solgun çehresini andırıyorlar.

Adamın biri evden çıkıyor. Sağda, solda sıralanmış evler sonunda onu yakalayıp eski anıların içine çekiyorlar. Zamanın atları vucutlarından yoğun buğular salarak önünde koşuyorlar. Sokaklar daraldıkça daralıyor. Büyük bir loşluğu andıran eski bir zamanın girdabına yakalanıyor. Duraksıyor birden, derin bir soluk alıp adımlarını yeniden sıklaştırıyor. Çünkü çarşının merkezi yerinde Ortodoks kilisesindeki vaftiz törenine yetişmesi gerekiyor.

Yaşadığı sokağın biraz ilerisinde çocukluk aşkı Matilda yaşıyordu. Evin bahçesine bakındı, o bahçede eskiden uzun süren baharlar yaşanmıştı. Ortalıkta kimseyi göremeyince yürümeyi sürdürdü. “Erkenden kiliseye gitmiş olmalılar” diye düşündü

Hava hafiften bulutlanmıştı. Hiç gereği yokken koyu, güneş gözlüklerini takmıştı. Her yeri karanlık gösteriyorlardı. Yolda Matilda’ya rastlar da ona, “bunca yıldır neredeydin?” diye sormasından korkmuştu.

Yirmi yaşlarına kadar yaşayıp büyüdüğü semti çarşıya bağlayan bu caddeyi her zaman yürürdü. Çarşıya iniş zaten yokuş aşağı olduğundan kolaydı. Kendi de hiçbir zaman yürümeye üşenen insanlardan olmamıştı. Yol üzerinde komşuları Kahveci Naim’e uğramayı severdi.

Kahveciye girdi. Naim ustayla ayaküstü laflaştılar. Sanki vaftiz töreninin kime ait olduğunu bilemezmiş gibi davrandı.

  • Doğrusu sizin bu törene katılmanızı beklemiyordum.
  • Neden ki Naim Bey?
  • Matilda hanım sizin çocukluk aşkınız değil mi? Şimdi onun çocuğunun vaftiz törenine katılıyorsunuz.

Sustu. Naim usta siparişini hazırlarken aklı Affan mahallesindeki Katolik kilisesinin bahçesindeki uğultuya gitti. Matilda’nın ona prensim diyerek verdiği Çokoprens’in doyulmaz lezzetini anımsadı.

  • Durun size bir kahve yapayım. Sakızlı, minik lokumlarımdan da ikram edeyim. Eminim çok beğeneceksiniz.

Hayatında öyle güzel lokum yememişti.

Yuva kurmak isteyen diğer kadınlar gibi Matilda da, yeri yurdu, ülküleri belli üst sınıftan birinde karar kılmıştı. İki senelik evlilikten sonra eşini akciğer kanseri nedeniyle kaybetmişti.

Kendisi bu ülke senin o diyar benim göçebe biri gibi yaşamış, babasının deyimiyle bir baltaya sap olamamıştı. Üniversitede kıçı kırık bir bölüm kazanmıştı. Sözde “feylesof” olacaktı. Annesi mahalledeki kadınlara, oğlum kaymakam olacak diyordu. Herkes de ona inanıyor gibi davranıp, “öyle mi, maşallah maşallah” diye karşılık veriyordu.

Annesi de aslında oğlunun olsa olsa bir öğretmen olacağının bilincindeydi. Ama böyle diyerek, insanların uyruklarına, etnik kökenlerine ve inançlarına göre ayrımcılığa uğramadığı bir ülkeye duyduğu özlemi açığa vuruyordu.

Naim ustanın yanında fazla oyalanmıştı.

  • Usta bir kilo da şu sakızlı lokumlardan tartar mısın?

Dükkândan çıkınca bulutlar alçalıp koyulaşmıştı. Evden çıkarken yanına şemsiyesini almamıştı. Güneş gözlükleri şemsiyeden daha önemliydi çünkü.

Geniş adımlarla tempolu bir biçimde yürümeye koyuldu. Kiliseye yaklaşmıştı ki yağmur birden bastırdı. Kaldırımdan künefeci Semih’in dükkanının saçağının altına koşana dek üstü epey ıslanmıştı. Semih usta onu tanıdı.

  • Orada ıslanırsınız, içeri gelin hocam.
  • Peki, teşekkür ederim.

Yağmur biraz azalır gibi olunca vaftiz törenine yetişebilmek için gözünü karartıp, koşmaya karar verdi.

Tam dışarı çıkıp, koşmaya başlamıştı ki yağmur yine şiddetlendi. Havada sanki yağmurun kararsız devinimine gizlenen bir ileti vardı. Semih usta oradan bir şemsiye uzattı.

  • Buyurun yoksa sırılsıklam olacaksınız, kiliseye böyle gidemezsiniz.

Teşekkür edip şemsiyeyi aldı. Kiliseye girer girmez gözleri Matilda’yı aradı. Papaza yardımcı olan gençlerden birinin gösterdiği sandalyeye ıslak giysileri yüzünden oturmayıp ayakta bekledi.

Tören için ciddi görünümlü, temiz giyimli, kızlı erkekli gençler alayı, ellerinde haçlar yürüyüşe geçtiler. Çanlar çalmaya başladığında Matilda’yla göz göze geldi. Genç kadın onu görür görmez o anda vaftiz annenin yanına yığıldı. Bu olay olağanüstü bir tepkiye yol açtı. Hemen kolonya getirdiler. Kilisede bir homurdanma duyuldu. Tütsünün burcu burcu kokusu gibi kendisine doğru yükselip gelen bir hormurdanmaydı bu. Sanki cemaat asıl suçluyu tanırcasına ona doğru baktı.  Olayın geçtiği yer olan Rum Ortodoks kilisesinde ilk defa böyle bir hadise yaşanıyordu. Vaftiz teknesinin hemen dibinde çocuğu kucağında tutan vaftiz babası çocuğu papaza verdi ve hızla ona doğru yürüdü.

  • Beyefendi lütfen çıkar mısınız? Sizi törene kim davet etti?

Her açıdan kusursuz davranışları nedeniyle ona yakınlık duyan pederin ricası üzerine vaftiz babası çekiştirdiği kolunu bıraktı ve yerine geri çekildi. Cemaatin öfkeden deliye dönmesine neden olan şey Matilda’nın yıkıldığı yerden bir türlü ayağa kalkmamasıydı.

Emin adımlarla Matilda’ya doğru yürüdü. Genç kadının etrafındaki kalabalık birazcık yana çekildi. Eğilip kadının kulağına, “canım çok üzgünüm, kalk ben geldim” diye fısıldadı.

Matilda gözlerini açtı, yerinden doğrulmaya çalıştı. Onu kollarından tutarak ayağa kalkmasına yardımcı oldu.

Göz göze geldiler. Gözleri nemlenmişti. Aslında daha önce yakınlaşmaya çalışmış ama cüretli düş gücünün kanatları onu nereye taşırsa taşısın karşısında sürgüler ve duvarlar bulmuştu.

Şehre uğradığı her seferinde kurtuluşun yalnızca haçtaki bu adamdan geleceğine bütün kalbiyle inanarak onun tasviri önünde diz çöküp bitip tükenmez bir coşkuyla dua ediyordu. Fakat Matilda’nın evlendiğini duymasıyla durumunun ne denli umarsız olduğuna olan inancı da kesinleşmişti.

Matilda’yla birlikte kilisenin avlusuna çıktılar. Avludaki taşlar içlerinde kadîm ruhlar barındırırcasına bilgece bu kavuşmaya tanıklık ettiler. Cemaat arkalarından yürüdü. Amanos’lardan esen batı rüzgârı yaşama dönüşlerini yelpazeliyordu.

Deminki tatsız olay tüm zenginliği ve çeşitliliğiyle yansıyan hayattan hâlâ zevk aldığını hissettirdiği için minnet duygusuna kapıldı. İkisi birden sevinç gözyaşlarına boğuldular.

  • Matilda benimle evlen, eşim ol!

Kadın sustu. An, dudak kıvrımına buruk bir gülümseme yerleştirmişti. Öpmesi için çocuğu ona verdi. Çocuğun vaftiz adını Raul koydular.

Baba olmanın tanımlanamaz sevinciyle, tanımadığı bu yüze bakıp çocuk ağlamayı kesene dek onu sevip okşadı. Bu sırada ancak bir ozanın düşleyebileceği güzellikte, hoş kokular saçan, gümüş pırıltılı, sakin ve ılık bir gece bastırdı. Gürültüyle birlikte, kentin tüm kapılarından sel gibi akan insanların arasına karıştılar.

Geçtikleri yollarda pencerelerin perdeleri aralandı. Evlerin çatıları açıldı. Kentin Hristiyan dindar kızları yüce aşka sunulacak olan bu gösteriyi kardeş kardeş izleyebilmek için Alevi, Sünni kız arkadaşlarını evlerine davet ettiler.

Aradan birkaç gün geçti. Peder nikahın kıyılması için onları yeniden kiliseye çağırdı. Kiliseye vardıklarında org onları olağanüstü bir müzikle karşıladı. İçeride büyük bir izdiham vardı. Kalabalık, kilisenin kapısından öndeki meydana taşmıştı. İçeride de küçük çocuklar ellerinde haçları beklenti dolu gözlerle çevreye bakıyorlardı. Bütün kandiller ışıl ışıldı. Sütunların dibinde iki kedi uyuklamaktaydı. Kocaman çan çökmekte olan alacakaranlıkta çevresine gizemli gölgeler dağıtıyordu. Daha arkada vitray penceredeki çarmıhta İsa ikonu, üzerine vuran akşamüstü güneşi gibi alev alevdi.

Yaşadığı mutluluğun yeryüzünde gezinen kıskanç tanrılar için, minik bir gülümseme olduğunu ve bunun bir kefareti olacağını düşündü. Bu mutluluğun Amanosların ılık yelleri ve martın narin güneşinde çabucak kuruyup buharlaşmasından korkuyordu.

Org sustuğu için kiliseyi ansızın derin bir sessizlik kapladı. O güne dek hiçbir kentten Tanrı’ya bu kiliseden olduğu kadar güçlü bir coşku alevi yükselmemişti.

Hiçbir yürek Raul ve Matilda’nın yürekleri kadar ona sıcak duygular beslemedi.

Josef Hasek Kılçıksız

Yazı detayını buraya yazınız

Josef Hasek Kılçıksız
Josef Hasek Kılçıksız
Antakya’da Hıristiyan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. • Hacettepe'de Felsefe (Lisans Diploması) • İstanbul üniversitesinde Sosyal antropoloji • Ege üniversitesinde Sanat Tarihi öğrenimi gördü. Yüksek Öğrenim serüveni yurt dışında da sürdü. • Roma Pontificia üniversitesinde Felsefe ve Katolik Teolojisi • Tampere (Finlandiya) üniversitesinde Beşeri bilimler, Felsefe ve Alman Filolojisi eğitimi aldı. Halen aynı üniversitede yardımcı asistan, doktora öğrencisi olarak görev yapıyor. • Aynı üniversitenin Pedagojik Bilimler Fakültesinde lisans eğitimi gördü. Uzun yıllar devlet ve özel eğitim kurumlarında öğretmen olarak da çalıştı. • Doktora çalışması nedeniyle Ernst-Moritz Arndt(Almanya/Greifswald) üniversitesinde yazar Wolfgang Koeppen’in üçlemesi üzerine araştırmalar yaptı. (Temmuz/2011) Edebi yayınlarının yanı sıra şiir çalışmaları,bir Fin yayın evi aracılığıyla "Hedelmät jotka eivät tuoksu ruudille" (Dilin Barut Kokan Kekremsi Meyveleri ) adı altında daha önce yayınlandı (2006/Eylül) Bahar Kapımda şiir kitabı, Etki yayın evi, İzmir, 2014 Buzdan Kuşlar Ormanı (Şiir) Zamana Adanmış Yüzlerimiz (Anlatı, Öykü) • Felsefi ve sosyal içerikli yazıları, Aamulehti, Helsingin Sanomat ve Tamperelainen gibi değişik Fin gazetelerinde yayınlandı.  Türk, Fransız ve Fin dergi ve gazetelerinde yayınlanmış ve hâlâ yayınlanmakta olan, Türkiye’deki siyasal-sosyal gelişmelerle ilgili analizler içeren sayısız makalesi de bulunuyor. • Josef Hasek Kılçıksız, iyi ve çok iyi derecede Almanca, Arapça, Türkçe, İngilizce, Fransızca, Fince ve İtalyanca biliyor.
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
BİR YORUM YAZIN
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.