Adem, sürekli olarak kadına üstünlük taslamaktadır. Lilith ise aynı topraktan yaratıldığına göre eşit olmaları gerektiğini savunur. (Bu yüzden feministlerin ikonudur Lilith)
Sonunda, Lilith dayanamaz ve Tanrı’nın söylenmemesi gereken adını anarak cennetten uçup gider. O günden beridir Lilith’in kötülüklerin anası olduğu söylenir.
Yani Günah kadına o günlerde yakıştırılmıştır. Hikaye burada bitmez; Adem’in yalnızlığına çare olarak Tanrı bu seferde Havva’yı yaratır, hem de Adem’in kaburga kemiğinden. Bunun amacı bu yeni kadının, vücudunun bir parçası olduğu erkeğe karşı çıkamayacağını düşünmesidir. Ama işler düşündükleri gibi olmaz. Havva, yasak elmayı yer ve Adem’le birlikte cennetten kovulur. Bu hikâye neredeyse tüm dinlerde bu ya da buna benzer şekilde anlatılır.
Suna Güler’de, Günah Kadına Yaraşır kitabında, işlenen bir cinayet üzerinden kadının yaşadıklarını bir tokat gibi çarpar yüzümüze. Cinayet değildir asıl bizi ilgilendiren ya da cinayet çok acıtmaz canımızı. Asıl can yakan, yüreğimizi darmadağın eden romanın kahramanı kadınlardır. Onların Havva’nın mı yoksa Lilith’in mi soyundan geldiğini düşündürür, romanın sonuna kadar.
Psikanaliz uzmanı ve araştırmacı Siemund Hurwitz, “Âdem ile Lilith arasındaki güç savaşı”nı, asırlarca süren ve babaerkil sistemdeki erkeğin konumu ile kadınların eşit haklara sahip olma talebini temel alan cinsiyetler arası savaşın aynadaki görüntüsü olarak değerlendirir. Suna Güler bu anlamda yansımanın çok güzel bir tahlilini yapar ve okuyucuya sunar. Okunması gereken bir manifesto gibidir bu roman.