Annem Çok Erken Öldü | Yusuf Alper
-Psikodinamik Açıdan. Cemal Süreya ve Şiiri” (Vapur Y., İst., 2018) Kitabımdan tadımlık.
“II.Yeni aslında Batı’nın gerçeküstücülükte (serbest çağrışım, otomatik yazı vb. yöntemlerle) yaşadıklarının farklı biçimde, değişime uğrayarak, zaman zaman kantarın topuzunun kaçırılıp yozlaştırılarak ülkemizde yeniden ortaya çıkarılması gibi de düşünülebilir.
Yozlaşmayı özellikle II.Yeni’nin kötü şiir yazıcıları için söyleyebiliriz.
Yozlaşma II.Yeni’nin önemli adlarının hiçbiri için asla söylenemez. Kimi daha çok çağrışıma yaslanmış, anlamı önemsememiş (İ.Berk) kimi o dönem yazdıklarında otomatik yazıdan yararlanmış (O. Rifat) kimi çağrışımdan, rastlantısal olandan yararlansa da anlamı hiçbir zaman önemsiz görmemiş (C. Süreya, S. Karakoç), bazıları öyküyü anlatmayı ya da trajediyi ortaya koymayı ön planda tutmuş (E. Cansever, T. Uyar) kimiyse kendisini bir şairden çok bir etikçi olarak görüp bize resmen sunulan tarihe bir de tersinden bakmayı çok önemseyerek yepyeni bir şiir dili oluşturmuştur (E.Ayhan.).
Cemal Süreya o yıllarda arkadaşlarını uyarmıştır. Kendisinin yayınladığı Papirüs dergisinin Aralık 1967 sayısının başyazısında P.Valery ve T.S. Eliot’un şiir üstüne söylediklerini tartışmış ve şunları söyleme gereğini duymuştur.2 Şiir gerçi dil içinde ayrı bir dildir, (Valery’den Y.A), ancak konuşma dilinin olanaklarından uzağa düştüğümüz söylenebilir.
Genç şairler Eliot’un çektiği “tehlike” çizgisini görmeden aştılar o çizgiyi. Şiir ayrı bir dildir, ama kuş dili de değildir. Bunu göremediler. Eliot bir güzel haklılandı.”
“Bu bakımdan konuşma dili Türk şiiri için ayrıca bir önem taşımaktadır. Türkçe gibi bir yüzyıl içinde kendini iki kez yenileme deneyine girmiş bir dilde şiirin, konuşma diliyle ilişkisini daha da sıkılaştırmak zorunluluğu vardır.”
Cemal Süreya, II.Yeni’nin en önemli şairlerinden ve kurucularından biri olarak anlamdaki rastlantısallığı yadsımasa da hiçbir zaman anlamsızlık batağına saplanmamıştır. Derinlerinden çıkardığı bilinçdışı imgelerini Divan, Halk Şiiri, Yahya Kemal, Nâzım Hikmet, Dağlarca, Attila İlhan ve I.Yeni’yi (Garip) çok iyi inceleyip olumlu bulduklarından yararlanmış olmasının gücüyle, yeni bir estetik dil anlayışı, dize kuruluşu ve imge örgüsüyle estetize etmiş. Bireysel olanla toplumsal olanı, erotik olanla genel insan sorunlarını harmanlayarak bir potada eritmiş, konuşma dilinden de çok yararlanan üst düzey bir şiir dili oluşturmuştur.
”Bunalımlı bir dönemse, Garip şiiri bir yere gelip tıkanmış, çıkmaza girmiş. Bir kopma, bir dönüşüm gerektiği düşüncesi oldukça yaygın. Özellikle genç şairler beklenti içinde.
“Gül” şiiri, tam bu ortamda, Haziran 1954‘te Yeditepe dergisinin yedinci sayfasında yayımlanır. Hilmi Yavuz’un deyişiyle, Cemal Süreya, “bir oksijen gibi Türk şiirinin imdadına yetişir.”
“Gül şiirine gelinceye değin, her akşam sokak ortasında öldükçe gülün tam ortasında ağlayan birini daha görmemiştik hiçbirimiz. Trenlerin istasyonlarda biraz olduklarını da!”
Müthiş bir dil yeniliğiyle ve müthiş bir duyarlıkla, bir şair, hem de 24 yaşında bunları nasıl yazabilirdi?..
Hilmi Yavuz’a göre, “Cemal Süreya, daha ilk şiirlerinde bütün bir şiir programını ortaya koymuştur. “Gül”, bunun somut bir örneğidir.”
——–