Atatürk, Ezilen Uluslara Evrensel bir Örnektir
Fırat adlı gemiyle, Amerika’nın Phıladelphia limanına 10 bin ton
tütün götürmüştük.
Şehri dolaşmış gemiye dönüyorduk.
Yanımıza bir araba yaklaştı ve nereye gittiğimizi
sordu.
Limana deyince bizi götürebileceğini söyledi. 3
arkadaş bindik ve geminin bordasına kadar getirdi.
Bu kibar Amerikalıyı ‘Türk kahvesi’ ikram etmek
için gemiye davet ettim.
Zabitan salonuna geçtik. Kaptanımız da oradaydı.
Misafirimiz salonu inceledıkten sonra; “Bu geminin
Türk gemisi olduğunu söylediniz. Ancak, salonda Atatürk resmi yok” dedi ve
hemen ilave etti; “Önce Atatürk’ün resmini koymalıydınız” deyip kahveyi içmeden
gemiden ayrıldı.
Hepimiz şaşırıp kalmıştık.
Karşılaştığımız olaya bir anlam veremiyorduk.
Bu olayı çok düşündüm.
Sanırım bu kibar Amerikalı, varlık nedenimiz olan
Atatürk’e kayıtsız kaldığımızı düşünmüş ve tavrımızı vefasızlık olarak
değerlendirerek bizi protesto etmişti.
Karşılaştığımız bu sıradışı olaya başka açıklama
bulamamıştım…
Yıl 1985 …
İzmir’e
yük getiren Yunan bandralı gemide baş mühendis mide kanaması geçirdiği için
hastahaneye kaldırılmış.
İşe davet ettikleri için görev aldım. Gemide tek Türk, baş mühendis olarak
benim.
Bir sohbet esnasında, gemi kaptanı (adı Kosta’ydı) gümrükte fotoğraf
makinesinin mühürlü kamaraya kilitlendiğini ve bu duruma çok üzüldüğünü
söyledi.
Makine yanında olsaydı ne yapacaktın diye sordum.
Oğlu istediği için, Kordon’daki Atatürk Anıtı’nın resmini çekeceğini söyledi.
Şaşırmıştım.
“Atatürk size tarihinizin en büyük darbesini vuran komutandı, neden onun
resmini çekmeyi düşünüyorsunuz” dedim.
Şu cevabı verdi;
“Biz, emperyalizmin emrinde haksız ve işgalci olarak Anadolu’ya geldik.
Uçurumdan aşağı yuvarlanırken Atatürk sizi uçurumun kenarından alıp, özgür uluslar
arasına modern bir ulus olarak kattı. Bunu yaparken, insanlık tarihine ezilen
ulusların kurtuluşuna örnek olan, yeni bir deneyim kazandırdı. Onlara,
özgürlükleri için mücadele ederlerse kazanacaklarını öğretti. Atatürk, bu
nedenle bizim için de değerlidir”.
Bu cevap nedeniyle, etkisini hayatım boyunca taşıdığım bir duygu yoğunlaşması
yaşamıştım…
Yıl 1988 …
Ekvador’un
Guayaquil şehri.
Gemideki işim bitince, çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktım.
Bir okula rastladım. okulun girişindeki alanda 5 tane büst gördüm.
Birinci büst Simon Bolivar’a aitti.
İkincisi Che Guavera,
üçüncüsü Fidel Castro,
Dördüncüsü Emiliyano Zapata
ve Beşinci büst Mustafa Kemal Atatürk’e aitti.
Büstleri inceleyip İspanyolca açıklamaları anlamaya çalışırken, öğretmen
olduğunu düzgün İngilizcesi ile söyleyen bir kişi geldi.
Nereli olduğumu sordu.
Türk olduğumu söyleyince, içtenlikli bir ilgi gösterdi.
Atatürk hakkında konuşmaya başladık. Türk devrimi konusundaki bilgisi yüksekti.
Atatürk’ü, saygı duyduğu diğer 4 devrimciden ayrı tuttuğunu söyledi. “O
yalnızca ülkesini kurtarıp modern bir ulus yaratmakla kalmadı, ezilen uluslara
evrensel bir örnek yarattı. İnsanlık tarihinde hiçbir lider bunu
başaramamıştır” dedi.
O an duyduğum övünç ve mutluluğu unutmam mümkün değildir.
YIL 1999 …
Hindistan’ın
Visakapatman limanındayız.
Şehri dolaşırken büyük bir kitapçı dükkanına girdim.
Çocuklar için kısaltılmış İngilizce dünya klasikleri dizisi olduğunu gördüm.
İncelediğim listede ‘Atatürk’ün Hayatı ve Devrimleri’ isimli bir kitap
bulunuyordu.
Listede olmasına rağmen raflarda yoktu.
Görevliyi buldum ve diğerleri ile bu kitabı istediğimi söyledim.
Görevli, okulların yeni açıldığı, ilginin fazla olması nedeniyle kitabın
kalmadığını, ısmarladıklarını ve bir hafta sonra uğramamı söyledi.
Ertesi gün limandan hareket edeceğimiz için zamanım olmadığından bu kitabı
alamadım.
Bir yandan bütün kitabevi benim olmuş gibi mutlu oldum, diğer yandan, derin bir
acı ve üzüntü duydum. Dünyanın öbür ucunda, çocuklara öğretilen Atatürk kendi
ülkesinde üstü örtülmüş,
Yetkili yerlere gelen kişiler Onu bu ülke gençliğine öğretmemek için her şeyi
yapmışlardı.
Üzüntümün nedeni buydu…
Yıl 2003 …
Kamerun’un
Douala Limanındayız.
Kütük kereste yüklenecek. Yükün sahibi, gemiye yüklemeye nezaret edecek bir
kaptan göndermişti.
Kaptan Hırvattı.
Zabitan odasına geldiğinde, gelenin karşısına düşen duvardaki Atatürk resmini
görünce duraladı.
Bir süre durduktan sonra resme doğru yürüdü.
Saygı ifade eden davranışlarla resmi nazikçe düzeltti ve hepimizin yüreğine bir
ok gibi saplanan şu sözleri söyledi; “Siz bu insanı ve ideallerini
anlayamadınız. Anlamış olsaydınız bugün Avrupa kapılarında sürünmez,
Avrupalılar sizin kapılarınızda bekleşirlerdi”…
Yıl 2017 …
Bangladeşin Chittgong limanındayız.
Gemiden inmiş limanın çıkış kapısına doğru gidiyordum.
Takkeli, entari ya da şalvar giyimli, yaşlı birisi ile hafifçe çarpıştık.
Nedeni o olmamasına karşın özür diledi ve konuşmaya başladık.
Nereli olduğumu sordu. Türk olduğumu söyledim.
Hiç beklemediğim bir cevap verdi;
“Atatürk’ün çocuğusun yani” dedi. Heyecanlanmıştım.
Sohbeti sürdürdüm.
Birçok kimseye inanılmaz gelebilir ama bana şunları söyledi;
“En büyük Müslüman Atatürk’tür.
Biz Bangaldeş olarak onun öğrettiği yoldan gittik ve özgürlüğümüze kavuştuk.
Fakiriz ama onun yaptıklarını yaparsak fakirlikten de kurtulabiliriz.
O sadece Türklerin değil tüm Doğu halkları için de büyük bir liderdir …